Prof. Dr. Celal Kırca r r

 

RAMAZAN, KURAN VE ORUÇ

 

 

 

 

Prof . Dr. Celal Kırca

 

 

 

   Ramazan, kameri takvimin dokuzuncu, üç aylar içinde  ise sonuncu ayın adıdır. Kuranın  indirildiği dönemde  kameri/ay takvimi kullanıldığı için bu ayın ,diğer aylara göre  bir ayrıcalığı  olmuştur. Ramazan ayının sahip olduğu bu  ayrıcalık, bir  zaman  dilimi oluşundan değil, bu zaman diliminde meydana gelen  önemli olaylardan dolayı kendisine   kazandırılmış  bir ayrıcalıktır. Bu ayda 1. Kuran indirilmeye  başlanmıştır. 2. Oruç ibadetinin  ifası bu  ayda  yapılmaktadır. Bu iki önemli olayın bu ayda olması, ramazanı önemli ve değerli  kılmaktadır. Yoksa her hangi bir  zamanın, diğer  zamana göre ayrı ve farklı bir   üstünlüğü yoktur. Allah katında bütün zamanlar eşittir ve  aynı değerdedir. Değer farklılığı  insanlar için söz kon usudur   ve onların o zaman  dilimine  atfettiği anlama göre  oluşmakta  ve değişmektedir.

 

Ramazanın  önemi ve değeri  , insanlara hidayet rehberi olan Kuran’ın bu ayda    indirilmeye başlanmış olmasından dolayıdır. Bu nedenledir kir bu aya Kur’an ayı denilmektedir.   Bu aya  önem ve değer kazandıran  birinci olgu Kur’anın tenzilidir.    İkinci  olgu  ise,  bu ayda tutulan oruçtur.Bu nedenle  ramazan, değerini ve önemini  Kurnanın  tenziline ve  kendisinde tutulan oruca borçludur. Nasıl ki Eyyub el-Ensariyi Hz. Peygamberin  misafirliği  değerli  kılmış ise, ramazanı da Kuranın   indirilişi  değerli  kılmaktadır. Değer, ayın kendisinde  değil, o ayda  meydana gelen olaylardadır. Burada değerli olan   ay değil,  Kurandır. Kuran değerli olduğu için , indirildiği ay değer kazanmıştır.( Bakara,2/185) Kuran neden bu kadar  önemli ve değerlidir ki indirilmeye  başladığı  ayın  hatta gecenin  bile bin aydan daha  hayırlı olduğu(Kadir,97/2-3) , bizzat Allah tarafından beyan ediliyor?

 

Kuranın bu önemi ve değeri, sahip olduğu konumdan ve misyonundan  kaynaklanıyor .Kuran insan için gönderilmiş ve ona muhatap olmuş   bir kitaptır. Kuranın muhatabı insan olunca, bu kitap,  muhatabı karşısında   asgari iki konuma  sahip bulunmaktadır:1. Kuran insan için bir inanç objesidir. 2. Kuran, insan için bir  bilgi objesidir. Misyonu da insana  “hidayet” etmek,/yol göstermek, kılavuzluk etmektir( Bakara,2/185) Kuranın inanç objesi oluşu , bireyin O’nu kabul edip etmemesini veya O’na inanıp inanmamasını  gerekli kılar.Bunun içindir ki birey O’na inanıp inanmamada  tamamen  hürdür,  isterse inanır, isterse ise  inanmaz.(Kehf,18/29)  Nitekim   Kuran, Hz. Peygamberin ve mü’minlerin “tenzil”e  imanından söz eder.Tenzile inanan ilk mü’min ise   Hz. Peygamberdir,sonra diğer  mü’minler gelmektedir.  (Bakara,2/286) İnsan hür olduğu içindir ki tercih  yapabilme yetisine  sahiptir. Kuran bu nedenle  inananların ,inanmayanlarla  eşit olmadığını ve olamayacağını aynı şekilde bilenlerle bilmeyenlerin de bir olmadığını özellikle vurgular.  İnsanın  değerli oluşu da  tercih yapabilen bir yapıya ve iradeye sahip oluşundan ve tercihlerini olumlu ve doğru olan şeylere  yönelik yapabilme  yetisine  sahip  oluşundan  dolayıdır.

 

Kuranın bilgi objesi oluşu ise, O’nun bir hayat kitabı oluşundan ve hayatın her alanına yönelik bilgiler ve  mesajları ihtiva  etmiş olmasından  kaynaklanmaktadır. Kuran, inanan ve  bir bilgi objesi olarak  O’na yönelen ve anlayanlar için  kuşatıcı ilahi mesajların yer aldığı bir kitaptır.

O’nun bilgi objesi oluşu , etken değil, edilgendir. Birey, O’na  gittiği takdirde  O, bireye bilgi verir daha açık bir ifade ile birey ,O’nu okumaya  ve anlamaya çalıştığı  sürece O’ndan  yararlanabilir. Yoksa  yer altı madenleri  veya saklı bir hazine gibi kendisini arayıp bulacak kişiyi bekler. Bu nedenle reel hayatta Kuran, bir kısım insanlarca  inanılan, fakat bilgisine  başvurulmayan bir kitaptır. Bir

kısım insanlarca da inanılmayan,fakat  kendisinden bilgi elde edilmeye çalışılan  bir kitaptır.Müsteşrikler bu kısma bir örnektir. Az da olsa bazı kimseler tarafından Kuran, hem bir inanç objesi, hem de bir bilgi objesi olarak  ele alınmakta ve anlaşılmaya çalışılmaktadır. Din-bilim adamları  da bu  grubu temsil ederler. .Oysa inanan her insan Kuranı bir bilgi objesi olarak   görmek, O’na gitmek  ve O’nu anlayarak okumak  zorundadır.  Bu da   inanan her insanın  temel görevidir.

 

Kuranın  temel misyonuna gelince, bu misyonu Kuran“ insan için hidayet” olarak açıklamaktadır Kuranın insan için hidayet olması demek, O’nun   kendisine yönelen  herkese  yol gösterici ,   uyarıcı ve bilgilendirici bilgiler sunması; dengeli bir hayatın kurallarını ve ilkelerini  önermesi  demektir.  . Nitekim Kuranın hayatı kuşatıcı  içeriği , Kuranın insan için olduğuna  yani Ondaki bilgilerin insan hayatına yönelik yine hayatın içinden seçilmiş “ hayat”  bilgileri olduğuna işaret eder. Bu  misyonu ile Kuran, insana yol gösteren  ve  ona hayatı boyunca  kılavuzluk edecek olan  ana ve genel bilgileri, kuralları ve ilkeleri  ihtiva eden bir kitap olma niteliğine  ve özelliğine sahip son ilahi  kitaptır. İşte böyle bir konuma ve misyona sahip olan ve ilahi mesajlarla da yükü bulunan  bu kutsal bir kitabın indirildiği ayın ve  gecenin önemi ve değeri  de  elbette ki,diğer aylara ve gecelere  göre daha  farklı olacaktır. Hiç şüphesiz Kuranın Allah kelamı oluşunun  inanan her insan için  ayrı bir yeri ve önemi  vardır. Ancak insanın  bizzat kendisinin  ve içinde yaşadığı evrenin de  Allahın irade, kudret ve halk sıfatının  bir  tecellisi  olduğu unutulmamalıdır. Allahın sıfatlarının  tecellisi açısından  bakıldığında  kelam  sıfatıyla, halk sıfatı arasında  değer açısından ne fark  vardır ?sorusuna vereceğimiz cevap,  aslında hiçbir fark yoktur  olacaktır Fakat bu fark, algılarımız ve tasavvurlarımızda  mevcuttur.  Bunun nedeni de insanların  algılamalarındaki farklılıklardan   ve göreceli bakış açılarından kaynaklanmaktadır.

 

Allah insanı yaratmış ve onu  yüzlerce ve hatta  binlerce yetiği ile donatmıştır. Allahın insana  verdiği yetiler içinde  akıl, irade ve vicdan,  diğer  yetilere göre insan hayatında  ayrı bir yere  ve öneme   sahiptir.Ancak  doğru, güzel, iyi ve dengeli bir hayat için  bu yetiler her zaman  yeterli olamamaktadır. Bu  nedenle insan;   iyi, doğru,güzel ve dengeli bir hayat için kendisine  yol gösterecek  ve kılavuzluk edecek  bilgilere, kurallara ve ilkelere veya  kendinin örnek alacağı  yaşanmış  bazı   hayat hikayelerine    ihtiyaç  duymaktadır. İşte Kuran  bu ihtiyaca  cevap verecek bir   misyona sahip olan  bir kitaptır. Değeri ve önemi de öncelikle bu misyona sahip oluşundan   kaynaklanmaktadır.  Ramazanın bir diğer ayrıcalığı da,  inanan  insan için  farz olan iki önemli bedeni ibadetten biri olan orucun  bu ayda  ifa edilmesidir  Bu iki bedeni  ibadetten  birisi, günde kılınan  beş vakit namaz,  diğeri de yılda bir ay  süreyle tutulan oruçtur. Farz olan orucun tutulduğu tek ay ise ramazandır .Bu nedenle de  ramazan  önemli ve değerlidir  Kuran ve  oruç,    kulluk  görevinin  ifası için önemli ve değerli olduğundan, ramazan ayına da  önem ve değer  verilmiştir.Kuranın değeri ve önemi sahip olduğu misyonundan ;orucun önemi ve değeri,  ise bir ibadet  türü oluşundadır.Hiç şüphesiz  her ibadet türünün kendine  özgü  bazı nitelikleri  mevcut  ise de oruç,  diğer ibadetlerden  farklı bazı  niteliklere  sahiptir. Bu niteliklerin başında ise kendisine  riya karıştırılması en zor olan  bir ibadet  türü oluşundandır. Zira bir çok  ibadete riya karıştırılması  kolay ve mümkün iken, oruca  riya karıştırılması  o kadar kolay ve mümkün  gözükmemektedir.

 

Orucun bir başka özelliği de bir ibadet çeşidi olarak  tıpkı kurbanda  olduğu gibi amaç bir değer değil de araç bir değer olduğunun  açıkça Kuranda  vurgulanmasıdır. Zira Kuranda oruç, araç bir  değer olarak  ele alınmakta , orucun amaç değeri olarak de “takva” gösterilmektedir. “Ey inananlar, oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi “takvalı” olasınız  diye size de farz kılındı(Bakara2/183) ayeti, oruç tutmaktan  asıl maksadın  “takva” olduğunu açıklamaktadır.  “ Takva”    semantik tarihi içinde   farklı anlamlar kazanmış ise de, asıl ve kök anlamı itibariyle  sakınma  demektir. Bu kavramsal anlam, sevgi,saygı ve sorumluluk bilinci içinde  davranmayı,davranışların bu teme dayandırılmasını   ifade eder. Takvalı olmak demek,bütün  eylemlerimizde ve davranışlarımızda  sevgi, saygı ve sorumluluk bilinci içinde  hareket  etmek demektir.Bütün bunlar aynı zamanda  nefis terbiyesinde  birinci derecede  etkin olan  iradeyi ve sabrı geliştiren ve güçlendiren  olgulardır.

 Oruç dini bir eylemdir. Namaz da ,kurban da, hacda,zekatta birer dini eylemdir. Bu eylemlerin temel amacı, Allah rızasıdır ve  O’nun sevgisidir. Şayet bu ibadet çeşitleri ve bunlar içinde  oruç ve namaz , bizi kötülüklere, maddi ve manevi haramlara  yönelmekten alıkoymuyor ise  bunun temel   sebeplerinden biri ve belki de en önemlisi,  ibadetlerin  asıl amacı olan takvayı unutup, araç değer olan ibadetleri amaç değer haline  getirişimizdendir. Nitekim Hz. Peygamberin  bir çok sözünde, oruçlu olduğu halde, insanlara eziyet eden, olumsuz  sözler söyleyen ve olumsuz davranışlarda bulunan kişilerin ,tuttukları orucun  bir yararı olmadığı vurgulanmakta, tatta bu gibi insanlar için  aç kalmaktan öte  orucun  o kişiye  bir fayda  sağlamadığı   anlatılmaktadır.

Kurbanın  niteliğine yönelik şu ayet ,  konuyu   daha açık  bir şekilde ifade  eder: “Kestiğiniz kurbanların ne eti, ne de kanı Allaha ulaşır.  Fakat Allaha ulaşan  sizin takvanızdır”(Hacc,22/37) Bu ayetin  mesajı , özel anlamda kurban için olsa da  genel anlamda bütün  ibadetler için söz konusudur.  Bu ayet  kurbanda  önemli olanın , iyi niyet, samimiyet ve ihlas  olduğunu  açıklamaktadır. “Din samimiyettir” , “ Ameller niyete  göredir”  ve “ Allah sizin suretlerinize değil, kalplerinize bakar” tarzındaki hadis mealleri de bu  gerçeği   teyit  eder.

Bir birey için önemli olan, öncelikle  kendisini yaratanı  tanımak,bilmek , O’na  inanmak ve . O’nun hoşnutluğunu ve sevgisini  kazanacak  iyi, güzel, doğru ve dengeli davranışlarda bulunmaktır. Bunun içinde  iradeye ve azme  dayalı  bir  çaba  gerekir. Zira sevgi ve  hoşnutluk satın alınmaz, kazanılır.  Allah rızasını/hoşnutluğunu ve sevgisini kazanmanın yolu da O’na olan aidiyetimizi  güçlendirecek olumlu davranışlarda  bulunmakla mümkündür.  Bu nedenle ibadetlerimizin, salih  amellerimiz  ve  olumlu davranışlarımız  arasında  ayrı bir yeri vardır. Aynı şekilde   ibadetler içinde de   orucun ayrı bir yeri bulunmaktadır. O da samimiyetle  yerine getirildiğinde insanı “takva”ya ulaştıracak  özel  bir  role  sahip  olmasıdır.  Bu özelliği  dolayısıyla  orucun  insan hayatındaki  etkinliği,  diğer  ibadetlere  göre  daha  belirgin  olarak  görülür. . Nitekim  ramazan ayının , diğer aylara göre  insan hayatını ve  iç dünyasını  etkileyen  ruhaniyeti ve  manevi havası  ile bu ayda  meydana gelen dini  düşünce  ve nitelikli davranış   atmosferi, bunun  en canlı  kanıtıdır. Bu ayda daha çok  Kuran okunması, mukabele geleneğinin  davam etmesi, teravih nazmına  yoğun ilgi, zekatın bu ayda daha çok  verilmesi  v.s. gibi dini duyguların ve  davranışların yoğunluklu  olarak   yaşanmış olması, ramazan ayına özgü     özellikler  ve güzellikler  aranda  yer alır.

 

 

Copyright © 2016 celalkirca.com